Siyaset

Fransa’dan Türkiye’ye Siyasal Karmaşa: Kafası Karışık Olan Var mı?

Geçen hafta X’teki Türkçe hesaplarda beğeni ile paylaşılmaya başladı “On a tué des rois pour moins que ça…” sloganı. X’te sloganın olduğu duvarın fotoğrafını ilk kim paylaşmış olabilir diye araştırdığımda, kendisini “gelecekteki sanatçınız” diye tanıtan kimliği belirsiz ama 14 bine yakın takipçili Fransızca bir hesaba ulaştım. İlk o mu paylaştı, fotoğrafın orijinali kime ait, ilk ne zaman, neredeki duvara yazıldı belli değil. Sosyal medyada ulaşılan kaynağın, gerçek hayatta da doğru kaynak olup olmadığı bilinemez. Belki uzun yıllar önce yazılmış bir duvar yazısıydı, kim bilir?

Sloganı paylaşanın anonimliği, altına yazı yazanların gerçekte kim/ler oldukları, bu sloganı beğenmelerinin, yeniden göndermelerinin, alıntılamalarının, beğenmelerinin ya da eleştirmelerinin sanal olması ve bağlamının belirsizliği değil önemli olan. Bu değişkenleri bilmek önemsiz demiyorum; sanalda olanın gerçeklikte olanla etkileşimi üzerine düşünmek daha önemli diyorum.

Fransa’da geçen ay yapılan iki turlu genel seçim öncesinde yapılmış bu paylaşım. Hani ilkini sağcıların önde tamamladığı ama ikinci turda kendisini sol ittifak olarak beyan eden “Yeni Halk Cephesi”nin kazandığı seçim.

Bu paylaşım ve altındaki yanıtlar Türkiye’de süregiden siyasal duruma ne kadar benziyor değil mi? Durmadan mevcut siyasi partilerin toplumun gerçek sorunlarına çözüm getirebilecek ideolojilere sahip olmadıkları söylenip yazılıyor. Peki ama toplumu oluşturan “gerçek bireylerin” yaşadıkları politik-ideolojik tutarsızlıkları ne yapacağız? Gerek yukarıdaki slogan çevresinde dönen okumuş yazmış insanların, gerekse yoksul ve eğitimsiz olanlar olsun; günümüzde kendisi ve içinde yaşadığı toplum için “ortak iyi”nin ne olduğu konusunda Türkiye’de de kafası karışık olmayan var mı?

Fransa’daki seçim sonuçlarına yapılan göndermeler ve yorumlar da Türkiye’deki siyasi atmosferi anımsatıyor. Türkiye’nin kafa karışıklığı ve süregiden ideolojik tutarsızlıklarla dolu politik yapıları eleştiren yazıları hatırlatıyor.

Neoliberal dönemin baskın kişilik tipi sanıldığı gibi “narsisistik” değil, “kolaj kişilik” olarak adlandırılabilecek bir tip. Mutfakta, yatakta, sokakta cinsiyetçi söylemiyle bu kişilik tipini “parodileştirirsek”; teoride solcu, iş yerinde liberal, sokakta milliyetçi, camide dindar ya da kamusal alanda dindar, iş yerinde kapitalist, siyasette yağmacı gibi sayısı çeşitlendirilebilecek akışkan kolajlar.

Duvar yazısına verilen yanıtlardan ikisi çok ilgi çekici ve bu kargaşa gibi görünen karmaşayı açıklayacak ipuçları taşıyor. İlki, “19. yüzyıl solcusu” ifadesi, ikincisi ise “zavallı komünist”. Zavallı komünist’i haftaya bırakmak üzere, ilkine dönelim. Ta 1998 yılında Komünist Manifesto’nun yayınlanışının 150. yılı nedeniyle yazılan bir makalede yazar, “19. yüzyıl sonunda uyuyan bir insan şimdi uyansa ve çevresinde olup bitenlere baksa, sosyalist devrimin eli kulağında diye düşünür” diye yazmıştı. 26 yıl sonra bugün, bu ifade çok daha doğru değil mi? Çeyrek yüzyıl boyunca üretim-tüketim ve bilim-teknoloji alanlarındaki tüm gelişmelere karşın, toplum az sayıda sömüren ve çok sayıda sömürülen olarak iki ana gruba ayrılmış durumda. 19. yüzyılın devrim yapan burjuvalarının yerini ise artık bir tür “yeni feodal” olarak adlandırılan E. Musk, J. Bezos gibi kişiler almış durumda.

Koşullar 19. yüzyıla benzer olsa da devrimci mücadele o zamanın devrimci mücadelesi olmamalı. Öyle olsa, hala Spartaküs isyanını tekrar etmeye çalışıyor olurduk. Önce, zamanımızın devrimcisini tanımlamalıyız, zamanımızın “komünistini”!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu