Post truth kavramı, nesnel gerçekliğin kişisel duygular ve çeşitli çıkarların etkisiyle silikleştirilmesi ve kamuoyunu etkilemesi olarak tanımlanır. Bu kavram herhangi bir sosyal olgu, sportif yapı veya siyasi ideoloji içinde geçerlidir. Yalan ve gerçek arasındaki çizgi, algı üzerinden belirsizleşmiştir.
Doğruluk ve dürüstlük, siyasi kurgu içinde var olmayan bir değer olarak kalmıştır. Yalan, en kullanışlı argüman olmuştur ve demokratik esaslarla çelişmemektedir. Bu durum, toplumdaki bireylerin, kişisel özellikleri ve bakış açılarına göre yalana ihtiyaç duymalarından kaynaklanır.
Profesyonelleşme süreci, futbolun ekonomik bir endüstri haline gelmesine neden olmuştur. Kapitalist değerler futbola egemen olmuş, sportif değerler geri plana itilmiştir. Post truth kavramı, futbolu kültür endüstrisinin bir parçası haline getirirken, aynı zamanda ideolojik olarak sisteme uyumlu hale getirir.
Futbol, toplumsal yaşam içinde yeni bir örgütlenme modeli olarak işlev görür. Bu durum, mikro-ırkçılığın toplumsal etki gücünü artırabilir ve toplumu parçalanmış hale getirebilir. Söylemsel ve eylemsel şiddet, futbolun toplumsal yaşam içinde ayrılmaz bir parçası haline gelir.
Kültür endüstrisi, futbolu bir kültür ürünü olarak sunar ve taraftarları manipüle etmek için kullanır. Neoliberal politikaların etkisiyle futbol, siyasi ve ekonomik çıkar gruplarının etkisi altına girer. Bu durum, futbolun taktiksel kurgusunun önemini yitirmesine ve transferlerin büyük ağırlık kazanmasına neden olur.
Son Avrupa Futbol Şampiyonası’nda ortaya çıkan stratejik kararlar, futbolun yeni bir boyut kazandığını göstermiştir. Yöresel antrenörlerin ve kulüp başkanlarının futbolu anlaması ve küresel kurguya uyum sağlaması gerekmektedir. Futbol-siyaset ilişkisi, kulüp-iktidar ilişkisine dönüşmüş ve toplumu etkilemektedir.
Tüm bu gerçekler, sosyal medya üzerinde manipülasyona uğrayabilir ve gerçeklikten uzaklaşabilir. Ancak, bu durum kimseyi mutlu etmeyecektir. Yalanların ortaya çıkarılması, gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.
