Stagflasyon Tehlikesinde Türkiye’nin Ekonomisi!
Stagflasyon tartışması tekrar ekonomi gündemimize girdi. Bilindiği gibi stagflasyon, enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda üretim ve istihdamın durgunluk göstermesi durumunu ifade eder. Enflasyon yüzde 30’un üzerinde seyrederken; işsizlik oranının %12’yi aşması veya ekonomik büyüme çeyrekten çeyreğe ekside olması durumunda stagflasyon söz konusu olabilir.
Uygulanan ekonomi politikalarının bir sonucu olarak Mart 2024’te bu köşelerde belirtmiştik ki, Şimşek ve ekibinin enflasyonu düşürmeye çalışırken ekonomiyi boğma riskiyle karşı karşıya kaldığını. (Stagflasyon git gide yaklaşıyor, BirGün 19.03.2024). Aslında bu durum, ekonomi yönetimi için sürpriz olmamalı, hatta bilinçli bir tercih olarak değerlendirilebilir. Sürekli talebin zayıflatılması, dezenflasyon sürecine ihtiyaç olduğunu vurgular. Ücretleri enflasyonun altında arttırırsanız ve yüksek faiz politikasıyla harcamaları zorlaştırırsanız, iç talebi zayıflatırsınız. Programın köşe taşlarından biri, kurun reel anlamda değer kazanmasıdır. Bu durumda ihracatı artırmak için tek kalan seçenek, asgari ücretin sabit tutulmasıdır. Sermaye için sağlanan bu destek, ihracat gelirlerini sabit tutabilir.
Enflasyon düşüş eğilimine girsede, Türkiye’nin kendi standartlarına göre hala yüksek seyrettiği için, durgunluk ve enflasyonun birlikte yaşanması kaçınılmazdır. Üretim yavaşladıkça ortaya çıkacak arz sorunu ve yüksek faizin maliyet artışı, “stagflasyona” davetiye çıkarır.
Bu gidişatı değerlendiren bazı piyasa ekonomistleri, “Şimşek’in doğru politikalarına Erdoğan bile sesini çıkartmıyor, bazı çatlak sesler oyunbozanlık yapıyor” şeklinde yorumda bulunuyor. Ancak tekrar belirtmek gerekirse; Erdoğan ve AKP rejimi ekonomide geldiğimiz noktanın sorumlusudur. Nebati’den Şimşek’e kadar tüm aktörler, bu mekanizmanın değiştirilebilir dişlileridir. Bizler bu iktidarın politik ekonomi anlayışına, emekçilerin cephesinden teknik gerekçelerle değil, politik ekonomi anlayışıyla karşı çıktık ve bu muhalif duruşumuzu sürdüreceğiz.
Şimdi güncel ekonomik verilere dayanarak ekonominin olası keskin soğuma sürecine 10 maddede daha detaylı bir bakış atalım:
1) Sanayi üretimi Haziran ayında bir önceki yıla göre yüzde 4.6 düşüş gösterdi. İmalat sanayiinde ise bu düşüş yüzde 6.9’a kadar çıktı. İkinci çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 3.9’luk bir zayıflama oldu.
2) İstanbul Sanayi Odası’nın derlediği İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Temmuz ayında 47.2 düzeyinde gerileyerek azaldı. Yeni siparişlerde son 20 ayın en sert düşüşü kaydedildi.
3) Merkez Bankası Enflasyon Raporu, ihtiyari harcamalarda yavaşlamaya işaret ediyor. Otomobil satışlarında Haziran’da geçen yıla göre yüzde 14.6’lık bir düşüş yaşandı.
4) Ekonomik yavaşlama, ciro endekslerinde de kendini gösteriyor. Haziran ciro endeksi yıllık yüzde 58 arttı. Sanayi ciro endeksi yüzde 41 artarken, ticaret ciro endeksi yüzde 58.5 artış gösterdi.
5) Ekonomik güven endeksi, Temmuz’da düşüş yaşayarak 94.4 düzeyine geriledi. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi de aylık bazda yüzde 3.1 azaldı.
6) TL ticari krediler ve bireysel kredilerde reel bir daralma gözlemleniyor. Kredi kartı harcamalarında da belirgin bir yavaşlama var.
7) Faizlerin yüksekliği ve daralan talep, kredi riskini artırıyor. Protestolu senet sayısında ve karşılıksız çeklerde artış yaşanıyor.
8) İşsizlik oranı Haziran ayında bir önceki aya göre artarak yüzde 9.2’ye yükseldi. Genç işsizlik ise yüzde 17.6 düzeyinde.
9) Cari işlemler dengesi Haziran’da 407 milyon dolar fazla verirken, bu durumun ekonomik yavaşlama üzerinde etkisi dikkate alınmalı.
10) TL ticari krediler ve ihtiyaç kredilerindeki faiz oranları öngörülen enflasyonun üzerinde seyrediyor, bu durum reel sektörü ve finans kesimini etkileyebilir.