Anoreksiyada Beyin Kimyası: Opioid Sistem Bağlantısı

Anoreksiya nervoza, bireylerin vücut ağırlığını ciddi şekilde kaybetmesine neden olan karmaşık bir yeme bozukluğudur. Bu hastalığın başlangıcı ve beyindeki işleyişi tam olarak anlaşılamasa da, yapılan araştırmalar anoreksiyanın biyolojik temelleri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Önceki çalışmalar, anoreksiya hastalarında beyin yapısında önemli değişiklikler meydana geldiğini ve fare deneylerinde beynin ödül sistemiyle bağlantılı olan asetilkolin seviyelerinde düşüş gözlemlendiğini ortaya koymuştu.
Yeni bir araştırma ise beyin içerisindeki mu-opioid reseptörlerinin (MOR) incelenmesine odaklanmıştır. Bu reseptörler, yeme davranışının düzenlenmesinde, hem fizyolojik hem de zevk açısından önemli bir rol oynayan karmaşık bir opioid sisteminin parçasıdır. Araştırma sonuçları, anoreksiya hastalarının beyinlerinde MOR seviyelerinin, sağlıklı bireylere oranla belirgin şekilde daha yüksek olduğunu göstermiştir.
Finlandiya’daki Turku Üniversitesi’nden fizyolog Pirjo Nuutila, Science Alert’te yaptığı açıklamada, “Opioid nörotransmisyonu, beyinde iştahı ve yeme zevkini düzenler. Anoreksiya hastalarında bu sistemin aktivitesi sağlıklı bireylere göre artış göstermektedir” demiştir. Önceki araştırmaların obez bireylerde bu sistemin daha düşük seviyelerde çalıştığını gözlemlemesi, beyindeki opioid sisteminin hem iştah kaybını hem de aşırı iştahı düzenleme yeteneğine sahip olduğunu düşündürmektedir.
Ch çalışmaya, 18-32 yaş aralığında anoreksiya nervoza teşhisi konmuş ve vücut kitle indeksi (VKİ) 17.5’in altında bulunan 13 kadın hasta katılmıştır. Kontrol grubu ise VKİ’si 20-25 arasında olan ve herhangi bir yeme bozukluğu geçmişi bulunmayan 13 sağlıklı kadından oluşmaktadır.
Araştırmacılar, pozitif emisyon tomografisi (PET) taramaları kullanarak MOR seviyelerini ölçmüş; bunun yanı sıra beynin glikoz tüketimini inceleyip düşük enerji alımının beyin fonksiyonları üzerindeki etkilerini araştırmışlardır. Elde edilen bulgular, anoreksiya hastalarının beyinlerinin sağlıklı bireylerle benzer şekilde glikoz tükettiğini ortaya koymuştur, yani beyin enerji kıtlığına rağmen kendini korumayı başarmaktadır.
Çalışmanın dikkat çekici bulgularından biri, anoreksiya ile opioid sistemi arasındaki ilişkinin obezitedeki durumun tam tersine işaret etmesidir. Önceki araştırmalar, kilo kaybı sonrası MOR seviyelerinin arttığını göstermiştir. Bu durumda, anoreksiya hastalarının beyinlerindeki opioid aktivitesinin neden yükseldiğine dair bir açıklama sağlanmış olmaktadır.
Araştırmanın bazı sınırlamaları da bulunmaktadır. Katılımcıların yalnızca kadınlardan oluşması, elde edilen sonuçların erkekler için geçerli olup olmadığını belirsiz kılmaktadır. Ayrıca, hastaların yeme davranışlarıyla ilgili bir anket yapılmamış olması, MOR seviyelerindeki değişikliklerin yeme alışkanlıklarıyla doğrudan bağlantısının kurulmasını zorlaştırmaktadır.
Buna rağmen, yapılan bu araştırma anoreksiya nervozanın sadece psikolojik bir durum olmadığını, aynı zamanda beynin biyokimyasal süreçleriyle de yakından ilişkili olduğunu gözler önüne sermektedir. Beyindeki opioid aktivitesinin kaygı ve depresyon ile bağlantılı olması, anoreksiya hastalarında sıkça görülen duygusal dalgalanmaların da bu süreçle ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.