İktidar cephesinde, 31 Mart yenilgisinin ardından kamuoyunda beklenti yaratan “normalleşme-yumuşama” tartışmaları Meclis’in açılmasıyla birlikte tekrar gündeme geldi. Ancak Anayasa Mahkemesi kararlarını görmezden gelen ve en küçük hak arama eylemlerini bile şiddetle bastıran rejim, normalleşme yerine gelecek dönemde daha da sertleşeceğinin sinyallerini veriyor.
Son olarak, Meclis’in açılmasıyla birlikte, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP, Halk TV ve 4 gazeteciye yönelik tehdit ve hakaretleriyle gündem oluşturdu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Meclis Genel Kurulu’nda MHP Lideri tarafından tehdit edilmesine rağmen samimi pozlar vermesi ve Bahçeli’nin “Alınmıyorsun, siyasetin gereği olarak söylüyoruz” demesiyle normalleşme tartışmaları alevlendi. Muhalefetin, baskılar ve hukuksuzluklara rağmen hala “yumuşama-normalleşme” beklentisinden çıkamaması ise eleştirilere neden oluyor.
İktidarın normalleşme anlayışı genellikle muhalefetin çizdiği sınırlar içinde kalarak ılımlı bir siyaset yürütmek olarak açıklanıyor. Ancak muhalefetin normalleşmeden ne anladığı sorusu daha karmaşık. AYM kararlarının çiğnenmesi, Can Atalay’ın hala cezaevinde olması, sokak röportajları yapanların cezalandırılması gibi olaylar, normalleşme beklentisinin gerçekçi olmadığını gösteriyor.
Normalleşme tartışmaları 31 Mart’tan bu yana devam ediyor. CHP’nin yerel seçimlerde birinci parti olarak çıkması, iktidarın zayıflaması için önemli bir fırsat sunarken, muhalefetin iktidar tarafından kurulan tuzaklara düşmesi kaçınılmaz olabilir.
Ülkenin dört bir yanında emekçilerin ekonomik talepleriyle başlayan eylemleri artarken, muhalefetin toplumsal taleplere odaklanması gerekiyor. Ancak günlük tartışmaların etkisiyle muhalefetin yön belirlemesi zorlaşıyor. İktidar karşısında etkili bir muhalefetin olmaması, siyasetin halktan kopmasına neden olabilir. Bu nedenle, siyaset sahnesinde rol yapmaktan öteye geçemeyen bir muhalefetin, köklü bir rejime karşı başarılı olma şansı giderek azalıyor.