Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın avukatları, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel hakkında, 31 Ekim 2024 tarihinde Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasının akabinde Esenyurt Meydanı’nda gerçekleştirdiği bir mitingdeki konuşmasından dolayı hukuki süreç başlattı. Dava dilekçesinde, Özel’in Cumhurbaşkanına yönelik ifadelerinin “Cumhurbaşkanına alenen hakaret” ve “iftira” suçlarını oluşturduğu iddia edilmiş, 1 milyon lira manevi tazminat talep edilmiştir.
İstanbul Anadolu 8’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, davanın içeriğini değerlendirdikten sonra, davayı reddetme kararı aldı. Mahkeme, Özgür Özel’in konuşma içeriğinin, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığını, aksine ağır eleştiriler olarak değerlendirildiğini belirtti. Bu bağlamda, mahkeme Özel’in tazminat ödemesine gerek olmadığına hükmetti.
“Düşünceyi açıklama özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir”
Mahkemenin verdiği karardaki gerekçede, Anayasa Mahkemesi’nin, “toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak amacıyla, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ifade edilmesinin önemli olduğu” vurgusu yapıldı. Bu çerçevede, düşünceyi ifade etme ve yayma özgürlüğünün, demokrasinin temel taşlarından biri olduğu belirtildi.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de ifade özgürlüğünün, “incitici, şoke edici veya endişe verici düşünceler için de geçerli” olduğuna dair tespitleri mahkeme tarafından hatırlatıldı. Gerekçede, “İfade özgürlüğünün kısıtlanması, yalnızca zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı durumlarda kabul edilebilir” denildi. Bu bağlamda, toplumsal ihtiyacın karşılanmadığı veya sağlanan müdahalenin orantılı olmadığı durumlarda, demokratik toplumsal düzenin gereklerine aykırı bir durum ortaya çıkacağı ifade edildi.
“AİHM’ in yerleşik içtihatları var”
Mahkemenin gerekçesinde, somut olayın detayları incelenerek şu ifadelere yer verildi: “Esenyurt Belediye Başkanının tutuklanması ile ilgili olarak davalı Özgür Özel’in konuşmasında, tutuklama işleminin hukuka aykırı olduğunu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının verilen emirler doğrultusunda hareket ettiği gibi hususların yer aldığı gözlemlenmiştir. Bu bağlamda, Başsavcının tutumunun muhalefet niteliğinde olduğu ve ülkedeki sorunların yönetim tarafından belirlenmesi durumunun otoriter bir yaklaşımı gösterdiği şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır.” Mahkeme, davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı olmadığı sonucuna vardı ve tüm bu nedenle davanın reddi yönünde karar vermenin uygun olduğuna karar verdi.