Siyaset

Türkiye’de Siyasi İkilik ve Demokrasinin Krizi

Bu yazıda, Türkiye’deki siyasi ve psikolojik durumun karmaşıklığı ele alınmakta. Yazar, günümüz Türkiye’sinin yönetim kadrolarının geçmişte söyledikleriyle bugünkü uygulamaları arasındaki çelişkileri vurgulamakta. “Dün dün, bugün bugündür” diyenlerin, geçmişle bağlarını kopararak güncel koşullara göre kendilerini yeniden şekillendirdikleri belirtilmektedir.

Yazar, bugünün Türkiye’sini yöneten kadroların, özellikle “Rejimin Başı Şahsım” ifadesiyle işaret ettiği liderin, kurucu değerlere karşı durduklarını ve her fırsatta 1923’teki Cumhuriyetin temel felsefesini “tepeden inmeci” olarak nitelendirdiklerini ortaya koymaktadır. Yazıda, bu kadroların, geleneksel olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisini koruyan Silahlı Kuvvetleri “vesayet odağı” olarak görmekte ve bunun aksine sık sık “sandık, seçim, millet iradesi” vurgusu yapıldığını belirtmektedir.

Buna karşılık, yazar, seçimin güvenliğinin ihlali ile yapılan referandumların olağanüstü hal koşulları altında gerçekleştirildiğini ve bu koşullar altında Anayasa’ya ve Seçim Yasası’na aykırı hilelerin yapıldığını iddia etmektedir. “Sandıkta hile yaparak” ülkenin yönetimini ele geçirenlerin, yönetimdeki bütün güçleri tek elde toplayarak, “millet iradesi ve sandığın sıfırlanması” uygulamalarını gerçekleştirdiklerini ifade etmektedir.

Kurucu değerler ile “Cumhuriyet” kavramının, esas olarak kuvvetler ayrılığı ilkesine dayandığını ve bu ilkenin, yönetim biçiminin temelini oluşturduğunu belirtmektedir. Yazının devamında, “Yeni Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Rejim” sloganıyla bu değerlere hızla mesafe koyulmakta olduğu ve bunun bir uygulama biçimini “kayyım” atamalarıyla dışa vurduğu vurgulanmaktadır.

Yazar, Esenyurt Belediyesi’nin yanı sıra Batman, Halfeti ve Mardin’deki kayyım uygulamalarını eleştirmekte ve bu uygulamaların, seçilmiş başkanlar için oluşturulan “yasal, hukuki, idari” mazeretlerin ötesinde, demokratik bir anlayıştan uzak bir yaklaşım olduğunu savunmaktadır. Belediye meclis üyelerinin de mağdur duruma düşürülmesini eleştirirken, bu tür uygulamaların geçmişteki askeri vesayet dönemleriyle benzerlik gösterdiği anlamına geldiğini belirtmektedir.

Yazar, Türkiye’nin Ana Muhalefet Partisi’nin, bu tür baskı ve uygulamalara karşı hangi adımları attığını sorgulamaktadır. Partili bir belediye başkanının, Türkiye’nin en kalabalık ilçesinde rekor oyla seçilmiş olmasına rağmen, çeşitli bahanelerle tutuklanmasını ele alarm vermeyen bir tutumla karşılamaktadır. Ana muhalefetin yöneticilerinin, kolluk kuvvetleriyle diyalog kurarak olayın ciddiyetini kavrayamadıklarını belirtiyor.

Ayrıca, Ana Muhalefet’in genel başkanının, Mardin’deki kayyım atamasına karşı destek vermek amacıyla yaptığı konuşmanın, bu anlamda etkili olamayabileceğini ifade ediyor. Kendi partisi ile diğer partiler arasındaki mesafeyi koruyarak, toplumsal mücadeleye yönelik net bir duruş sergileyemediğini savunmaktadır.

Son olarak, Türkiye’nin, rejimin bekası açısından önemli bir kavşakta bulunduğu ve mevcut durumun, rejimin en zayıf günlerini yaşadığını göstermektedir. Yazar, giderek daha da saldırgan hale gelen bu rejimin, hiçbir yasayı ve teamülü dikkate almadan hareket ettiğini ve bunun sonucunda demokratik bir çerçevenin giderek daraldığını ifade etmektedir.

∗∗∗

Bu yazıda, Türkiye’deki siyasi iklimin ne denli karmaşık ve çelişkili olduğu, geçmiş ile güncel uygulamalar arasındaki derin uçurum ve muhalefetin bu durum karşısındaki tutumu üzerinde durulmaktadır. Bu tespitler, toplumun demokratik değerleri savunma kapasitesinin sorgulanmasına neden olm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu