İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu’na Soruşturma İfadeleri

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri, ‘terör örgütü propagandası yapmak’ ve ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ suçlamalarıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade vermek üzere çağrıldı. 2024 yılı Aralık ayının 22’sinde başlatılan soruşturma çerçevesinde, Baro Başkanı Kaboğlu ve diğer yöneticilerin bugün adliye önünde desteklenen ifade verme süreci gerçekleşti.
TBB (Türkiye Barolar Birliği) Başkanı Erinç Sağkan ve birçok baro başkanı, Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerine destek vermek amacıyla İstanbul Adliyesi önünde toplandı. Sağkan, ifade vermeden önce yaptığı açıklamada, bu soruşturmanın anayasaya ve hukuka aykırı yürütüldüğünü vurguladı. Sağkan, “Avukatlara özel soruşturma usulü işletilmeden, henüz Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma izni alınmadan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu hakkında soruşturma başlatıldı” dedi.
Soruşturmanın Detayları
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 22 Aralık’ta başlatılan soruşturmayla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada, 21 Aralık 2024 tarihinde İstanbul Barosu tarafından resmi Twitter hesabından yapılan bir duyuruda PKK terör örgütü üyeleri Nazım Daştan ve Cihan Bilgin ile ilgili olarak övücü nitelikte sözlerin sarf edildiği belirtildi. Baro, aynı duyuruda Devlet’in sözde bir savaş suçu işlediği yönünde yanıltıcı bilgilerin paylaşıldığına dikkat çekildi. Bu tespitler doğrultusunda, İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında Terör Örgütü Propagandası Yapmak ve Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak suçlarından resen soruşturma açıldığı duyuruldu.
Baro Başkanı Kaboğlu’na yönelik sert eleştirilerin ardından, avukatlar ve baro başkanları bu tutumun hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı olduğunu savunarak, meslektaşlarının yanında olduklarını belirttiler. Adliye önünde yapılan açıklamalarda, bu dava sürecinin sadece Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerine değil, genel olarak avukat topluluğuna yönelik bir baskı unsuru olarak değerlendirildiği ifade edildi.
Söz konusu hukuk süreçleri, Türkiye’deki baroların ve avukatların, ifade özgürlüğü ve bağımsızlıkları üzerinde önemli etkilere neden olabileceği endişesini doğurmaktadır. Öte yandan, bu olay, toplumda hukuk ve adaletin sağlanması noktasında pek çok tartışmayı beraberinde getirdi. Baroların, adaletin sağlanması için üstlenmesi gereken rolleri ve yerlerini yeniden sorgulanmaya başladı.
Bu bağlamda, İstanbul Barosu’nun ve Türkiye Barolar Birliği’nin, avukatların haklarını ve bağımsızlıklarını savunma konusundaki kararlılıkları büyük önem taşırken, bu tür soruşturmaların ne kadar hukuki bir temele dayanabileceği de tartışma konusu olmaya devam edecektir.