İsrail’in bağımsız bir ülke olan Lübnan’ı işgali ve takip eden terör saldırıları, sivilleri hedef alan bombalamalar yalnızca 20. yüzyıl sonlarındaki işgallere değil çok daha uzun bir sömürgeci saldırganlık tarihine, 100 yıl öncesinde emperyalist Britanya ve Fransa’nın bölgesel “vekiller” yaratma çabasına dayanmaktadır.
Filistin mandasının yeni İsrail’leri olacağını düşünen sözde “Siyonist ideologlar”, daha büyük bir Suriye vilayetinin parçası olan Litani Nehri’nin su kaynaklarını Filistin mandasına dâhil etmek için İngiliz ve Fransız hükümetlerine lobi yaptı. İsrail daha önce Lübnan’ı üç kez işgal etti: 1978, 1982 ve 2006’da. İsrail her seferinde sivilleri ve altyapıyı hedef alarak binlerce insanı öldürdü.
İsrail’in binlerce insanı sabote edilmiş çağrı cihazları ve radyolarla hedef alıp öldürmesi ve bombardımanın hızla yoğunlaşması korkunç bir durum olsa da şaşırtıcı değil. Bu bağlamda, İsrail’in askeri doktrininin parçası olan “Dâhiye doktrini” sivillerin bilinçli olarak hedef alınması ile halkın direnişe sırtını dönmesini amaçlamaktadır.
İsrail’in askeri anlamda kalıcı bir zafer elde edememesi ve “Demir Kubbe” ile diğer hava savunma sistemlerine karşı İran’ın saldırı kapasitesini ortaya koyması, Netanyahu hükümetinin Batı desteğinden de cesaret alarak büyük bir kumara giriştiğini göstermektedir.
ABD ve Britanya, İsrail’in savaş çabalarını desteklemeye devam ediyor çünkü İsrail bölgede kritik bir rol oynamakta ve Batılı güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. İsrail lobi gruplarının etkisine ek olarak, Batı ülkeleri İsrail’e cezasızlık ve serbest hareket alanı sağlamakla kendi çıkarlarını uyumlu görmektedir.
Savaş suçlarının engellenmesi için adalet ve katliamın sonunu isteyenler, çabalarını ikiye katlamalı ve boykotlarını ve siyasi baskılarını yoğunlaştırmalıdır.