Türkel, gerçekleştirmiş olduğu açıklamada, günümüz Türkiye’sinde hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve milletin egemenliği gibi temel ilkelerin iktidar tarafından göz ardı edildiğini vurguladı. Ona göre, seçilmiş kişilerin özgürlüklerinin engellenmesi, görevden alınmaları ve mal varlıklarına el konulması, milletin iradesine direk bir saldırı niteliği taşımakta. Bu tür uygulamaların, kime yapılırsa yapılsın, kabul edilemez olduğunun altını çizdi.
Ayrıca, ülkenin içinden geçtiği ekonomik krizden ve yoksulluğun artmasından da söz eden Türkel, mevcut iktidar sahiplerinin bu kaygı ile hukuksuz uygulamalara yöneldiğini belirtti. “Türkiye Cumhuriyeti’nin, laik, demokratik ve çağdaş bir hukuk devleti olduğu unutulmamalıdır” diyerek, halkın bu konudaki hassasiyetine dikkat çekti.
Türkel, yalnızca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil, tüm seçilmiş kişilerin üzerindeki baskıların kaldırılması çağrısında da bulundu. İşçi sınıfı temsilcisi olarak konuşan Türkel, kendilerinin cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve hukuka bağlılıklarını ifade eden bir and içtiklerini hatırlattı. Bu nedenle, hukukun, özgürlüğün ve millet iradesinin egemen olduğu bir ülkede yaşama hakkına sahip olduklarını belirtmesi, sosyal adalet arayışının bir parçası olarak değerlendirildi.
Türkel’in bu açıklamaları, hem kamuoyunun dikkatini çekti hem de birçok sosyal kesim tarafından desteklendi. Başta ekonomik zorluklar ve sosyal adaletsizlikler olmak üzere, iktidarın hukuk dışı uygulamaları ve otoriter yönetim tarzı üzerine yapılan eleştiriler, toplumun farklı kesimlerinden yankı buldu. Bu bağlamda, Türkel gibi seslerin artması, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin savunulması adına önem taşıyor. Özellikle, seçilmişlerin özgürlüklerinin güvence altına alınması ve yargının bağımsızlığının sağlanması gerektiği konusunda toplumun genelinde bir fikir birliği oluşması, bu çağrının ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve milletin iradesinin korunması, Türkiye’nin demokratik geleceği için kritik faktörler arasında yer alıyor. Bu noktada, Türkel’in çağrısı sadece işçi sınıfını değil, bütün bireyleri ve toplumsal kesimleri kapsayan geniş yelpazede bir demokrasi talebi niteliğinde. Geçmişteki demokrasi mücadeleleri göz önüne alındığında, özellikle 21. yüzyılda bu mücadelenin devam ettirilmesi gerekiyor.