İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Taksim’de gerçekleştirilen Gezi Parkı eylemlerine katıldığına dair çeşitli yazılı ve görsel medya kaynaklarında yer alan iddialar sonucunda menajer Ayşe Barım hakkında bir soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturma, Barım’ın “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme” suçlamasıyla tutuklanmasıyla sonuçlanmıştır. Barım’ın tutuklanması, Türkiye’nin 2013 yılında yaşadığı toplumsal olayların yeniden gündeme gelmesine neden olmuştur.
Tutuklama sürecinin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, radyo ve televizyon yayınlarını denetlemekle görevli olan RTÜK‘e bir yazı yazarak, Gezi Parkı eylemleri sırasında belirli televizyon yayınlarının kayıtlarının talep edilmesine karar vermiştir. Başsavcılığın, RTÜK’e yazdığı yazıda, “Bazı medya kuruluşlarının, 27 Mayıs 2013 tarihi sonrasındaki Gezi Parkı eylemlerinin propagandasını yaptığı ve bu sebeple toplumsal olayların yaygınlaşmasına yol açtığı” belirtilmiştir.
Bu bağlamda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, eylemlerle ilgili olarak yayın yapan medya kuruluşlarının belirlenmesi ve bu kuruluşların yayın kayıtlarının bir örneğinin savcılığa iletilmesini talep etmiştir. Söz konusu yazının ardından RTÜK, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına, belirlenen medya kuruluşlarına ait kayıtları göndermiştir. Gönderilen kayıtlar arasında Cem TV, Flash TV, Halk TV, Kanal D, Fox TV ve Samanyolu Haber bulunmuştur. Bu duruma istinaden, kamuoyunda da tartışmalar başlamıştır.
Gezi Parkı olayları, 2013 yılında Türkiye’de başlayan ve geniş çaplı protestolara dönüşen bir hareket olarak tarihe geçmiştir. Bu olaylar, dönemin hükümetine karşı ortaya çıkan memnuniyetsizliğin bir yansıması olarak değerlendirilmiş, pek çok kişi sokaklara dökülerek demokrasi ve özgürlük taleplerini dile getirmiştir. Ancak bu protestolar, polisin sert müdahaleleriyle de karşılaşmış ve birçok kişi gözaltına alınmış; bazı protestocular hayatını kaybetmiştir. Bu noktada, medya kuruluşlarının bu olayları nasıl ele aldığı ve hangi amaçlarla yayın yaptığı, yargının da ilgi alanına girmiştir.
Barım’ın tutuklanması ve RTÜK’ün bazı televizyonların kayıtlarını talep etmesi, Türkiye’deki basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konularını yeniden gündeme taşımıştır. Medya üzerinde artan baskılar, birçok gazeteci ve medya çalışanını endişelendirmekte; vatandaşların sosyal medya ve diğer iletişim platformları üzerinden bilgi almak istemesi, devletin bilgi üzerindeki kontrolünü sorgulatmaktadır. Türkiye’de yaşanan bu gelişmeler, hem ulusal hem de uluslararası alanda geniş yankı bulmuş; tutuklamalar ve basın üzerindeki baskılarla ilgili insan hakları örgütlerinden çeşitli açıklamalar gelmiştir.
Özetle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı bu soruşturma, Gezi Parkı eylemlerinin yeniden sorgulanmasına ve medyanın rolünün ele alınmasına yol açarken, ülke genelinde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü üzerine tartışmaların da alevlenmesine sebep olmuştur.
Kaynak: ANKA