1930’ların Alabama’sında, siyah beyaz ayrımcılığının doruk noktasında olan küçük bir kasaba olan Maycomb’daki olaylara tanıklık ediyoruz. Kasaba sakinleri gündelik sorunlarla uğraşırken, Ewell ailesinin kızı Mayella’nın siyahi bir işçi olan Tom Robinson tarafından tecavüze uğradığı ve dövüldüğü iddiası, kasabanın gündemini sarsmıştır.
Atticus isimli beyaz bir avukat, Tom Robinson’un savunmasını üstlenir. Ancak kasabalılar, ırk ayrımcılığı ve önyargıları sebebiyle Atticus’un bu davaya müdahil olmasını kabullenemezler. Atticus, delillerin Tom’un masumiyetini kanıtladığına inanarak dava sürecini sürdürmeye kararlıdır. Ancak kasaba halkı, Atticus ve ailesine karşı ırkçı saldırılarda bulunur.
Dava sonunda Tom Robinson, toplumdaki peşin hükümlere göre yargılanır ve haksız yere idam cezasına çarptırılır. Atticus’un cesaretli ve dürüst duruşu, insan hakları mücadelesinin önemini vurgular.
Atticus’un kurgusal bir karakter olabileceği ancak gerçek hayatta da benzer mücadele veren birçok insanın olduğu belirtilir. Socrates, Jean-Jacques Rousseau, Emile Zola, Rosa Luxemburg, Martin Luther King gibi düşünürler ve aktivistler, toplumsal normlara karşı cesurca mücadele etmiş ve insan haklarını savunmuşlardır.
Etkin Demokratik TTB üyesi toplumcu hekimlerin de benzer zorluklarla karşılaştığı vurgulanır. Bu hekimler, insan hakları ihlallerine karşı barışçıl bir şekilde mücadele ederken saldırı ve tehditlere maruz kalırlar.
Son olarak, TTB’nin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı ve tarih boyunca aydınların özgür düşünceleri sebebiyle nasıl hapsedildiği ve susturulmaya çalışıldığı anlatılır. Gelecekte, bu tür mücadele verenlerin değerinin daha iyi anlaşılacağına dikkat çekilir. Bugünün sözde aydınlarının da tarihte utanç sayfalarında yer alacakları ifade edilir.
