Barbara Sherwood Lollar, 2009 ile 2013 yılları arasında Kanada’nın Timmins kentindeki Kidd Creek Madeni’nde yürüttüğü çalışmalarla dikkat çekti. Bu maden, Glencore şirketine ait olup, deniz seviyesinin altındaki en derin maden olarak kabul edilmektedir. Maden, bakır, çinko ve gümüş yataklarıyla öne çıkmasının yanı sıra, madencilerin daha değerli ve ilginç minerallere ulaşmak için daha da derinlere inmesini sağladı.
Sherwood Lollar’ın araştırmaları, kayaların içinde hapsolmuş yeraltı suyundan örnekler almasını mümkün kıldı. Özel ekipmanlar kullanarak su kabarcıklarının karmaşık kimyasal yapısını analiz eden Lollar, özellikle helyum gibi soy gazların izotopları üzerinde yoğunlaştı. İlk başta suyun yaklaşık 1,5 milyar yıllık olduğu tahmin edilse de, yapılan detaylı analizler, bu suyun tam olarak 2,6 milyar yıla yakın bir yaşa sahip olduğunu ortaya koydu.
“Aşırı Tuzlu ve Acı”
CNN’in haberine göre, Barbara Sherwood Lollar bu suyu “aşırı tuzlu ve acı – deniz suyundan çok daha yoğun” olarak tanımlamıştır. Ancak bu keşif, yalnızca suyun kimyasal analiziyle sınırlı değildir. Bu antik su, aynı zamanda birçok mikrobiyal yaşam formunu barındırarak, bilim dünyasında önemli bir ilgi odağı olmuştur. Mikrobiyal yaşam formlarının varlığı, gezegenimizdeki yaşamın kökenlerine dair yeni ipuçları sunma potansiyeli taşımaktadır.
Özellikle Mars gibi gezegenlerde veya bu gezegenlere benzer koşullara sahip diğer gök cisimlerinde sıvı suyun varlığına dair yapılan çalışmalar, bu bulgularla daha da somut hale gelmektedir. Geçmişte, yaşamın varlığını destekleyen bazı koşulların yalnızca Dünya üzerinde sınırlı olmadığını kanıtlayan bu araştırmalar, uzayda hayat arayışını destekleyen önemli deliller sunmaktadır. Bu durum, bilim kurguyu gerçeğe dönüştürme niteliğinde bir adım olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, Barbara Sherwood Lollar’ın Kidd Creek Madeni’ndeki çalışmaları, yeraltı suyu ve mikrobiyal yaşam formlarının incelenmesi açısından büyük keşifler sunmuş, yaşamın kökenleri ve uzayda yaşam olasılığı üzerine mevcut anlayışımızı önemli ölçüde derinleştirmiştir. Bu araştırmalar, hem yeraltı kaynaklarının incelenmesi hem de astrobiyoloji alanında gelecekteki çalışmalar için yeni ufuklar açmaktadır.